Covid19’un ilk dalgası etkisini hafifletmeye başlamışken, yaklaşık olarak sene başından beri içinden geçmekte olduğumuz pandemi sürecine dair detaylı analizler yapmak mümkün hale geldi. Alışkanlıklarımızı, yaşam pratiklerimizi baştan aşağı değiştirdiğimiz bu zorlu süreç her şeyi olduğu gibi sosyal medyayı ve dijital dünyayı kullanım dinamiklerimizi de etkiledi.
Bu süreçte tarafsız, güncel ve kaliteli bilgi ihtiyacımız belki de hiç olmadığı kadar arttı. Dolayısıyla sosyal medya üzerinde etkileşimde bulunduğumuz hesaplarla, kişilerle ve markalarla bu ihtiyacı karşılayabildikleri ölçüde etkileşimde kalmamız sürecin doğal bir getirisi olarak karşımıza çıktı.
Pandeminin Türkiye gündemini iyiden iyiye meşgul etmeye başladığı Mart ayı itibarıyla markaların sosyal medya kullanımlarını değiştirmeleri kaçınılmaz hale gelmişti. Beslenme ve gıda üzerine iletişim yapan markalar “Bağışıklık sisteminizi nasıl güçlü tutarsınız?” vb. başlıklar üzerine içerikler çalışırken, sigortacılık sektöründe hizmet veren bir başka markanın “Salgın hastalıklar poliçe kapsamında!” vb. güncellemeleri, dijital platformlarda etkileşim içinde oldukları kullanıcılarla bağlarını korumalarına yardımcı oldu.
Bu belirsizlik dalgasında insanların en büyük ihtiyacı hiç kuşkusuz kendilerini güvende hissetmekti. Bu noktada markaların da sosyal medya iletişimlerini bu doğrultuda güncellemeleri, bu süreci #BirlikteAşacağız mesajı vermeleri oldukça önemliydi.
Pandeminin ilk dalgası yayılım alanını genişletirken, sosyal medya üzerinde en çok etkileşim alan içerikler ya da dijital dünyada en çok öne çıkan başlıklara göz attığımızda karşımıza Covid19’a dair duyulan merak ve bilgi arayışı çıkıyordu. Kişiler pandemi hakkında bilinçlendikçe bu arayış yerini boş zaman aktivitelerine bırakmaya başladı. Bu noktada markalar sosyal medya hesapları üzerinden kullanıcılara fitness canlı yayınları, online olarak gezilebilecek müzeler, kişisel gelişim önerileri, online psikolog desteği gibi birçok farklı alternatif sunarak sosyal medya etkileşimlerini korumayı hedefledi.
İlk dalganın etkisini hafiflettiği bugünlerde ise yepyeni bir konumuz var: Yeni normale nasıl adapte olacağız?
Bu sorunun bireysel bazdaki cevabını yavaş yavaş kavrıyor olsak da asıl odaklanmamız gereken kısım markalarımızı yeni normale nasıl adapte edeceğimiz.
Öncelikle aklımızda tutmamız gerekenler şunlar:
Pandemi sürecinde dijital dünyada daha fazla zaman geçirilmeye başlandı.
Online siparişler son yıllarda hiç olmadığı kadar arttı.
Uygulamalarda geçirilen zaman azalırken internet sitelerinde ve “streaming” platformlarında geçirilen zaman katlanarak arttı.
Bu gelişmelerin e-ticaret hizmeti sunsun ya da sunmasın, markaların sosyal medya
stratejilerini nasıl değiştirdiğini artık biliyoruz. İzlenesi ve uzun içerikler yaratmak, (canlı yayınlar, videolar) markaların sosyal medya görünürlüklerini bu dönemde düşürmemek ve hatta arttırmak için oldukça ideal bir yoldu. E-ticaret hizmeti sunan markalar ise tedarik ve teslimat konularında ne denli titizlikle çalıştıklarını kullanıcılara sunarak bu zorlu süreci avantaja çevirebildiler.
Tüm bunları başarabilmenin anahtarı ise anlık değişikliklere kolayca adapte olabilen, daha
uyarlanabilir bir iletişim stratejisi geliştirmekten geçiyordu. Dengelerin bir anda değişebildiği
bir ortamda, markaların da uzun soluklu sosyal medya stratejileri ya da dijital iletişim planları yerine, güncel verilere oldukça hızlı adapte olabilen daha kısa planlar hazırlamaları süreci daha başarılı yönetmelerine olanak sağladı.
İlk dalganın etkisini hafiflettiği bu haftalardaysa daha evvel önerdiğimiz kısa vadeli planların yerini daha uzun soluklu projeler almaya başladı. Markalarımıza ilerleyen aylarda sosyal medya yönetimi üzerine sunduğumuz öneriler de doğrultuda şekillenmeye başladı bile.
Öncelikle belirsizlik zamanlarında –ilk dalga etkisini hafifletse bile belirsizlik sürüyor- güçlü bir içerik stratejisi oluşturmak oldukça önemli. İlk haftalarda ve aylarda hazırladığımız pandemi üzerine bilgi sağlayan içerikler ya da boş zamanların nasıl değerlendirileceğine dair paylaşımlar yerini yavaş yavaş marka bilinirliğini arttırmaya, (increasing share of voice), markaya duyulan güveni güçlendirmeye bıraktı.
Bunları yaparken ise fayda sağlayan, empati yapabilen ve duygusal etkileşimi elden bırakmayan bir yol izlemek oldukça önemli. Daha evvelki bilgi sunmayı amaçlayan iletişimi bu dönemde “Sizin için neler yapabiliriz?” , “Nasıl yardımcı olabiliriz?” sorularının altını dolduracak şekilde güncellemek de uzun vadede markanızın güvenilirliği ve dijital görünürlüğü konusunda oldukça fayda sağlayacaktır.
Unutmayın ki pandemi süreci önümüzdeki ayların gündemini oldukça yoğun şekilde meşgul etmeye devam edecek. Markaların da bu doğrultuda güncel gelişmelerden faydalanarak hem bilinirliklerini hem de güvenilirliklerini arttırmak için yapacakları çalışmalar, pandemi sonrası sürece onları çok daha güçlü şekilde taşıyacak. Hedef kitlenizin ihtiyaç ve taleplerini dinleyip anlamlandırmak sürecini başarıyla yönettiğinizi düşünüyorsanız, artık üzerine çalışılması gereken konu kişilere nasıl ve ne konuda yardımcı olunabileceği.
Bunu sağlamanın en iyi yolu ise hedef kitle analizlerini detaylandırırken bu konuyu günün koşullarıyla birlikte entegre şekilde ele alabilmek. Bu doğrultuda ilerletilen bir strateji, kullanıcılara tam da ihtiyaç duydukları soruyu sormanızın önünü açabilecek: “Nasıl yardımcı olabiliriz? Atacağınız adımlar ve hedef kitlenizin dönemsel ihtiyaçlarına etkin şekilde yanıt verebiliyor olmak da markanızı pandemi sürecinden çok daha güçlü çıkarmanızın önünü açacak.
Markanızın iletişim stratejisini oluştururken sorular sormaktan ve cevaplar aramaktan çekinmemeniz gereken bir dönem sizleri bekliyor. Detaylı analizler ve pazar / hedef kitle araştırmaları ile desteklenmesi gereken bu sürece dair şunu da hatırlatmakta fayda var: Doğru soruları, doğru anda sormak.
Tam da bu noktada Ahtapot Sosyal Medya olarak bizlerin de size bir sorusu var.
Nasıl yardımcı olabiliriz?
Yazan: Birkan Koç