Güvensizlik Ağı: Dijital Dünyanın Dışına İtilen Kadınlar

Güvensizlik Ağı: Dijital Dünyanın Dışına İtilen Kadınlar
07 Mart 2022

 

Sosyal medya, kadınların ve marjinalleştirilmiş grupların seslerini duyurmak için kullandıkları bir ifade aracı olarak kabul ediliyor. Platform, her ne kadar ifade alanı yaratmak gibi önemli bir misyona ve güce sahip olsa da, yaratılan bu özgür ifade alanı birtakım olumsuzluklara da kapı açıyor.

Kadınların ve ötekileştirilmiş toplulukların gerçek hayatta maruz kaldıkları toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler, ne yazık ki sosyal medyaya da taşınmış durumda. İçinde bulunduğumuz “güvensizlik ağı”, kadınların bireysel görüşlerini korkmadan ifade edebilecekleri adil ve güvenli bir platform olmaktan artık çok uzak. Çünkü şiddet, çatlaklardan sızan su gibi kendisine her platformda yer bulabiliyor. “Siber zorbalık”, “çevrim içi şiddet”, “dijital şiddet”, “sanal şiddet” gibi türlü kavramlarda hayat buluyor; kadınların ve marjinalleştirilmiş grupların çevrim içi deneyimlerini adeta bir kabusa dönüştürüyor.

Çevrim dışı hayatta yaşanan istismar, taciz, tehdit olayları; çevrim içi hayatta faillerin tespit edilmesinin daha zor olmasından dolayı “önemsizmiş” gibi gözükür. Oysa dijital ortamlarda yaşanan şiddetin, gerçek hayatta yaşanan şiddetten bir farkı olmadığını; çevrim içi şiddetin de kaynağında aynı eşitsizlikerin yattığını göz ardı etmek doğru değil.

Dijital şiddeti en basit ve anlaşılır haliyle, “insanlara kendi rızaları olmadan başkaları tarafından psikolojik ve cinsel (bazı durumlarda da ekonomik) olarak zarar vermek adına yapılan saldırılar” olarak tanımlayabiliriz.

Peki siz dijital şiddete maruz kaldığınızı nasıl anlayabilirsiniz?

Kişilerin ısrarlı takiplerine ve mesajlarına maruz kalıyor, sosyal medyada tanıdığınız veya tanımadığınız kişiler tarafından aşağılanıyor, rahatsız edici söylemlerin hedefi oluyor, birilerinden kişisel konuşmalarınızın veya görüntülerinizin yayınlanacağı konusunda tehdit alıyor ya da bu belgeler izniniz olmadan paylaşılıyorsa; dijital şiddete uğradığınız kabul ediliyor.

Dijital şiddete her yaştan, cinsiyetten ve yönelimden insanlar maruz kalabiliyor. Ama istatistikler, bu durumdan en fazla kadınların ve marjinalleştirilmiş grupların olumsuz etkilendiklerine işaret ediyorlar. Kadın gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler, sanatçı ve yazar gibi toplumda öne çıkan isimler, LGBTQIA+ bireyler ve kadın aktivistler; dijital şiddetin açık hedefi haline geliyorlar.

Sosyal medyanın “görünmeyen” yüzü: İstatistiklerle dijital şiddet

  • Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan “Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Siber Şiddet - Dünya Geneli Acil Eylem Çağrısı” raporuna göre, kadınların çevrim içi şiddete maruz kalma ihtimali erkeklere oranla 27 kat daha fazla.

 

  • KONDA Araştırma VE TBİD (Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği) tarafından yürütülen “Türkiye’de Dijital Şiddet” Araştırması’na göre, her 100 kişiden 17’si tanımadığı biri, birileri veya anonim hesaplar tarafından rahatsız ediliyor.

 

  • HateAid tarafından yürütülen bir araştırmada, 18-35 yaş arasındaki kadınların yarısından fazlasının hayatlarında en az bir kez dijital şiddete maruz kaldıklarını ortaya koyuyor.

 

Dijital şiddet vakalarının çok büyük bir kısmı sosyal platformlarda, özellikle Facebook’ta yaşanıyor. Facebook çalışanlarına göre bunun sebebi, platform algoritmasının nefret içerikli paylaşımların kaldırılması konusundaki yetersizliğinin dijital şiddeti daha çok teşvik etmesi. Facebook gibi, diğer platformlar da “ifade özgürlüğü” adı altında dijital şiddete ev sahipliği yapıyor. Bu da kadın kullanıcıların kendilerini risk altında hissetmelerine neden oluyor.

Biz, kadınlar olarak, her an maruz kalma riskiyle karşı karşıya olduğumuz tüm şiddet türlerinin sadece 8 Mart ve 25 Kasım gibi tarihlerde değil, yılın her gününde hatırlanmasını istiyoruz.

Son zamanlarda örneklerine daha çok rastladığımız ifşa kampanyaları yüreğimize biraz su serpse de, çevrim içi ve çevrim dışı her türlü şiddetin son bulması ve şiddet uygulayanların cezasız kalmaması adına 6284 ve İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını talep ediyoruz. 

Çünkü 6284 ve İstanbul Sözleşmesi engeller, korur ve yaşatır!

Dijital şiddet de dahil olmak üzere şiddetin her türlüsünden uzak olduğumuz, güvenli ve huzurlu nice Kadınlar Günümüzün olması dileğiyle, 8 Mart Kadınlar Günümüz kutlu olsun!

 

Yazan: Selin Kantarcıoğlu

Paylaş